(Süleyman), kuşları denetledi ve arkasından dedi ki: "Hüdhüd'ü neden göremiyorum, yoksa gizlenenlerden mi oldu?"
"Elbette onu, şiddetli bir azapla azaplandıracağım; ya onu boğazlayacağım ya da bana, apaçık bir delil getirir."
Derken (Süleyman), uzun süre beklemeden (Hüdhüd) geldi ve dedi ki: "Senin kuşatamadığın o şeyi(bilgiyi), ben öğrendim ve sana, Seba'dan kesin bir haber getirdim."
"Muhakkah ben, onları(Sebe kavmini) yöneten bir kadın buldum. Ona(Melike'ye), herşeyden verilmiştir ve onun, büyük bir tahtı vardır."
"O ve kavmi, Allah'ın dışında, Güneş'e secde etmekteydiler. Ve Şeytan onlara, yaptıklarını süslü(doğru) göstermiş ve böylece onları, yoldan saptırmıştır. (Bu nedenle) onlar, hidayeti(doğru yolu) bulamamışlardır."
"(Şeytanlar), göklerde ve Arz'da saklı olanı ortaya çıkaran, sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah'a secde etmesinler diye bunu yapıyorlardı."
"O Allah ki, O'ndan başka İlah yoktur. (O), büyük Arş'ın Rabbidir."
(Süleyman) dedi ki: "Doğru sözlü müsün yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz."
"Şu mektubumla (Belkıs'a) git. Bunu(mektubu), onlara bırak. Sonra, onlardan uzakta bekle, bak ne yapacaklar?"
(Belkıs), dedi ki: "Ey ileri gelenler, muhakkak bana, kerim(değerli) bir mektup bırakıldı."
"Muhakkak o(mektup) Süleyman'dandır ve şüphesiz o, 'Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla' (başlamaktadır)."
"(İçinde): 'Bana karşı büyüklük göstermeyip, bana teslim olmuş olarak gelmelisiniz' (diye yazılmıştır)."
Dedi ki: "Ey ileri gelenler, bu işimde bana fikir verin. Siz, bana şahidlik yapmadıkça, kesin bir karar verecek değilim."
Dediler ki: "Bizler kuvvet ve şiddetli güç sahibiyiz. Emir senindir. Bak, bize neyi emredersen (yaparız)."
(Belkıs) dedi ki: "Muhakkak hükümdarlar, bir ülkeye girdikleri zaman, onu ifsat ederler (yıkıma uğratırlar). Ve o halkın ileri gelenlerini, zelil(hor ve aşağılık) kılarlar. İşte onlar, böyle yaparlar."
"Muhakkak ben, onlara bir hediye ile elçi göndereyim de, bakayım elçiler, neyle dönerler."
Ne zaman ki (elçiler), Süleyman'a geldi. (Süleyman) dedi ki: "Sizler, bana, mal ile mi güç vereceksiniz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. Bilakis sizler, hediyenizle ferahlayın(övünün)."
(Elçiye Süleyman dedi ki): "Sen onlara dön, elbette biz, onlara, öyle ordularla geliriz ki, onlar ona karşı koyamazlar. Biz, onları, oradan, aşağılanmış ve alçaltılmışlar olarak sürüp çıkarırız."
(Süleyman) dedi ki: "Ey ileri gelenler, sizden hanginiz, o bana teslim olmuş olarak gelmeden önce, onun(Belkıs'ın) tahtını bana getirecektir?"
Cinlerden bir ifrit, dedi ki: "Sen makamından kalkmadan önce, ben onu, sana getiririm. Muhakkak ben, (bu işte), kuvvetli ve eminim."
(Süleyman'ın) yanında, Kitap'tan ilim verilmiş bir kimse, dedi ki: "Sen, gözünü açıp kapayıncaya kadar, ben, onu, sana getiririm." Derken (Süleyman), tahtı yanında dururken gördü, dedi ki: "Bu, Rabbimin bana fazlıdır(lütfudur). Rabbim, kendisine teşekkür edecek miyim, yoksa örtecek miyim diye beni denemektedir. Her kim, teşekkür ederse, onun teşekkürü kendisi içindir. Her kim de örterse; muhakkak benim Rabbim, Gani'dir(ihtiyaçsızdır), Kerim'dir (üstündür, cömertdir).
(Süleyman) dedi ki: "Onun tahtını tanınmaz hale getirin, bakalım doğruyu(gerçeği) bulabilecek mi, yoksa Hidayet'i(İslam'ı) bulamayanlardan mı olacak?
(Belkıs) geldiğinde: "Senin tahtın böyle miydi?" denildi. Dedi ki: "Muhakkak, onun gibidir ve ondan önce, bize ilim verilmişti ve biz teslim olmuştuk."
Allah'tan başka köle olduğu şeyler, onun (Müslüman olmasına), engel olmuştu. Muhakkak o, kafir(örten) bir kavimdendi.
Ona(Belkıs'a): "Saraya gir" denildi. Onu gördüğünde, derin bir su sandı ve (eteklerini topladı). (Süleyman) dedi ki: "Muhakkak o, parlatılmış camdan bir saraydır." (Belkıs) dedi ki: "Rabbim, muhakkak ben, kendime zulmettim ve Süleyman'la beraber, alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum."
[NEML(27)/20-44]
Andolsun, Seba'nın oturduğu yerlerde, bir ayet vardır. (Evleri), sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki): "Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na teşekkür edin. Güzel bir belde ve bağışlayan bir Rabb!"
(Ancak) onlar yüz çevirdiler. Onların üzerine, "Arim Seli"ni gönderdik. Ve onların iki bahçesini, meyvesiz, buruk, birazı da sedirden iki bahçeye dönüştürdük.
Örtmeleri sebebiyle onları, böylece cezalandırdık. Biz cezalandırmayız, ancak (Hak'kı) örtenleri cezalandırırız.
[SEBE(34)/15-17] |