yaklaşan saat
kuranda islam, kuran ışığında araştırmalar


 


 
Gönderen  Aranacak Kelime
Gönderen:
YS

Yer:
Diger

Tarih:
23 Eylül 2020, Çarşamba
21:41



Sayın Elif

Bu konu oldukça kapsamlı bir konudur. Açık-muhkem bir ayet yoktur, ancak çok sayıda hadis vardır. Bu meseleyi kısaca şöyle özetleyebiliriz:

1) Kabir azabı sürekli değil, kısa sürelidir, Fiili Kıyamet'e kadar devam etmez.

2) Kabir azabı, uykuda-rüyada kabus görmek gibidir. Ölü toprağa verilince sorgu melekleri gelip sorgular(Rabb'in kimdir? Nebi'n kimdir?) Müşrikse eziyet eder ve Cehennem'deki yerini gösterirler.

3) Mü'minse, bazı günahları sebebiyle ve arkasından ağlayıp-isyan edenler sebebiyle üzüntü yaşar.




Yukarı  
 
Gönderen:
Elif

Yer:
Istanbul

Tarih:
23 Eylül 2020, Çarşamba
00:16


İyi Akşamlar



Benim sorum olucakdi.



Kabir azabi nedir?

Kabir azabiyla iligi ayetler yada hadisler varmi ?



İyi Akşamlar

Allah razi olsun sizlerden
Yukarı  
 
Gönderen:
turuncu motor kiralama

Yer:
Istanbul

Tarih:
09 Ağustos 2020, Pazar
19:21



Merhaba.



Web sitenizin içeriğni çok beğendik başarılarınızın devamı dilerim.




Yukarı Mail: turuncumotor@gmail.com 
 
Gönderen:
YS

Yer:
Diger

Tarih:
23 Haziran 2020, Salı
11:57



İslam ve Metodu konusunda bir soru üzerine YS'nin yaptığı açıklama önemine binaen Form'da tekrar yayınlanmıştır:

"İslam'da kaynak metodolojisi ve hiyerarşisi şöyledir: Bir meselenin çözümünde, başvurulacak temel kaynak, Kur'an'dır. Şayet o meselenin çözümünü Kur'an'da bulamazsak, sahih hadis kaynaklarına yöneliriz. Orada da yoksa bir metotla Kur'an uzayının içinde kalacak şekilde akli ve fıkhi çözümler üretilir. Ancak Kur'an'dan hüküm çıkarmak isteyen her gerçek İslam âliminin,"ilmi bir metod"a sahip olması temel bir koşuldur. Örnek olarak ekol haline gelmiş fakihlerin, hüküm çıkarırken işlettikleri bir metot vardır. Bu metodun prensiplerinden birisi de sahih sünnetin, Kur'an'ı anlamada vazgeçilemez yeridir. 

Pozitif bilimsel çalışmalarda, objektif bir metottan mahrumsa bir anlam ifade etmez ve gelişemez. Bilim, bugünkü noktaya ulaşmasını "bilimsel metotlar"a borçludur. Sonuç olarak akıl ve ilim, ilmi ve fıkhı çalışmaların vazgeçilmez iki rüknüdür. Hadisler, Kur'an'a uygun doğru bir şekilde anlaşılıp yorumlanabilsin diye, yine bir "hadis metodu"na muhtaçtır.

Sonuç olarak her "düşünce sistemi"nin âlimi olmadan, o sistemde fıkıh ve ilim olmaz. 

Kur'an'da, "dinin temeli olarak İslam nedir?" sorusunun cevabı ise herkesin anlayacağı açıklıkta, kesinlikte ve tanımlayıcı-belirleyici tekrarlarla muhkem bir şekilde anlatılmıştır, yorum ve fıkha muhtaç değildir. Herkes "İslam nedir?" sorusunun cevabını bilmek ve bu temel konuda hesap vermek zorundadır. Fıkhi meselelerde taklit söz konusu olsa da; bu, "İslam nedir, ne değildir?" sorusunun cevabı olan "temel tarif"te kesinlikle taklit olmaz. Sonsuz Yüce Allah "şirk"i affetmeyeceğini bildirmektedir. Bu nedenledir ki sonsuz Yüce Allah, "İslam" ve tümleyeni "şirk"in ne olduğunu, Kitabı Kur'an'da açık-apaçık anlatmıştır. Ancak bu açıklığın, sadece kibirli-hastalıklı olmayan, gerçeği arayan, temiz kalpli, tevazu sahibi kişilere yönelik olduğu açıktır. Bu çerçevenin dışında kalanlar ne İslam'ı anlayabilirler ne de mucizenin bir yararı olur. 

Hadis, elbette Kur'an'a kayıtlı ikinci derecede bir kaynaktır ve temelleri Kur'an'dadır. Bugün için geçerli hadis kaynakları; 6 hadis toplayıcısının, toplayıp bir "hadis eleme metodu"yla kritik ettiği "Kütübü Sitte"yi oluşturmuştur. Bu hadis toplama ve ayıklama ilmi ki; ne Doğu'da, ne de Batı'da böyle bir "nakil ilmi" yoktur. 

Bu 6 meşhur sahih kaynağın dışında kalan hadis kitaplarına gelince; bunların içinde de "sahih hadisler" olması elbette mümkündür. Ancak bu kitaplar bizim için kaynak olamaz. Çünkü bugün, değil bu kaynaklardaki hadisleri kritik edip ayıklayacak hadis bilgini, sahih hadisleri dahi inceleyip tasnif edecek bir alim ve ilim, maalesef bulunmamaktadır. Aynı şekilde sahih hadisleri toplayan "Kütübü Sitte"nin de içinde sahih olmayan hadisler bulunabilir, ancak bunları da ayıklayacak bir ilim ve erbabı yoktur. 

Bugün, İslam nedir, nerededir ki; aliminden yahut hadis aliminden söz edelim. Maalesef İslam coğrafyası denen coğrafyadaki din; Kur'an'daki din, İslam olmaktan uzaklaşmış; atalar-babalar dinine dönüşmüştür. 

"Kütübü Sitte" nin dışında kalan ve Peygamberimiz (s.a.v.)'e atfedilen bu, "dünya öküzün ve balığın üstündedir" sözüne gelince; sahih bir hadisin parçası olabilir de, olmayabilir de, bizi bağlamaz. Zira biz bunu analiz edecek hadis ilminden mahrumuz, böyle bir ilim de bugün ortada yoktur. Çünkü hadis ilminde "sened(ravi zinciri)" kritiği önemlidir, o da bugün mümkün değildir. Ancak, Kur'an'a aykırılığı, ilim ve akıl yönünden kritik edilebilir ki, bu da yeterliliği oluşturamaz. 

Sözün özü bu konuda ancak varsayıma dayalı bir yorum yapabiliriz. Şayet bu sözü içeren nakil sahih değilse, Peygambere atfedilen uydurma bir sözdür. Şayet bu söz sahihse; zahiri-açık anlamı; Kur'an'a ve kesinlik arzeden bilime aykırı olacağından, mecazi anlama tevil edilmelidir. Çünkü Sonsuz Yüce Allah mutlak sonsuz ilim sahibidir. O'nun alemlere rahmet elçisi de vahye dayanmadan konuşmaz. O halde bu ifade, dünyanın öküzün ve balığın üzerinde fiilen durduğunu söylemez. 

Mecazi anlamı ise gayet açıktır: Dünya'da insan, yaşamını sürdürmek için iki temel kaynaktan beslenir; birincisi toprak-ziraat, ikincisi ise deniz ürünleri. Yani toprağı işlemenin sembolü "öküz" ve deniz ürünlerinin sembolü ise "balık"tır. Burada denebilir ki; bugün öküz yerine makine kullanılıyor. Bu tamamen böyle değildir, halen dünyanın gelişmemiş önemli bölümünde "öküz" kullanılmaktadır. 

Ayrıca "Yaklaşan Saat"in beklenen helakından sonra tekrar dünyada "öküz"e dayalı ziraat egemen olacaktır. Nitekim Peygamberimiz(s.a.v.)'in bir sahih hadisinde; "'Yaklaşan Saat'ten sonra 'at' ucuz, 'öküz' çok pahalı olacaktır" der. Nedeni de dünyanın geleceğinde; yani gerçek "altın çağ"da savaşın olmayıp, öküze dayalı ziraatın olmasıdır. Çünkü teknoloji ve silahlar muhtemelen yok olacaktır. Anlaşılacağı üzere "at" nasıl savaşı sembolize ediyorsa, "öküz" de ziraatı temsil etmektedir. 

"YS'nin temel yaklaşımı" konusunda özet bir açıklama yapmış bulunuyoruz. Selam ve sağlık dileğiyle" 

Yukarı  
 
Gönderen:
Halil İbrahim

Yer:
Diger

Tarih:
09 Mayıs 2020, Cumartesi
19:19


Ebu Musa'dan rivayet edildiğine göre Resulullah(sav) şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın benimle gönderdiği hidayet ve ilim, bol yağmura benzer;bu yağmur suyu emen iyi bir toprağa yağar ve bol çayır ve ot bitirir.Bir kısım toprak ise su emmeyen sert bir toprak olup, suyu tutar ve biriktirir;Allah Teala o su ile insanları faydalandırır, insanlar ondan içerler, hayvanlarını sularlar ve onunla eker, biçerler. Yine o yağmur öyle bir toprağa yağar ki orası kayalıktır;ne suyu tutar, ne de ot bitirir. İşte Allah'ın dinini anlayan ve Allah'ın benimle gönderdiği hidayet ve ilimden faydalanan ve onları öğrenip başkalarına da öğreten kimse ile buna kulak asmayan ve benim getirdiğim hidayeti kabul etmeyen kimsenin misali budur."(Riyazü's - Salihin cilt:1/162-Muslim fedail 15 ve Buhari, İlim, 20 )
Yukarı  
 
Gönderen:
YS

Yer:
Diger

Tarih:
09 Mayıs 2020, Cumartesi
17:55


Yukarı  
 
Gönderen:
Abdullah

Yer:
Diger

Tarih:
09 Mayıs 2020, Cumartesi
16:09



Hadisler ravilerin ve senedin sıhhatleri açısından Sahih ve Zayıf diye kabaca iki sınıfa ayrılabilir. Senedinde kopukluk, inkıta bulunması ya da ravide cerhi gerektiren bir halin bulunması durumlarında, hadis zayıf olabilir. Zayıf hadisin on beş farklı derecesi vardır. Örneğin; münker hadis, sika olsun zayıf olsun bir ravinin tek başına rivayet ettiği hadistir. Mevzu hadis, metni Kur’an’a ters düşen hadistir. Buradaki titiz sınıflandırma alimlerin hassasiyetini gösterir. 

Hadis ilmi çok teferruatlı ve kapsamlı çalışmalar sonucu oluşmuştur ve bir hadisin Sahih olması çok önemlidir. Sahih olmayan zayıf hadislerden amel ve dini konularda sonuç çıkarılmaz. Yani bağlayıcılıkları yoktur. 

Burada dikkat edilmesi gereken bir unsur Sahih Hadisler sadece Kutubi Sitte/Tisa’ ile sınırlı değildir. Örneğin, Buhari kendisi bütün sahih hadisleri eserine almadığını, dışarıda kalan çok fazla sahih hadis olduğunu kendisi söylemiştir. 

Taberani ve Nuaym bin Hammad gibi önemli ehli sünnet muhaddisleri var ki eserlerinde birçok zayıf rivayetler bulunabilir. Bu insanlar hadis konusunda önemli isimlerden ders almış ve önemli isimlere ders vermiş değerli muhaddislerdir. Ahmed bin Hanbel, Yahya bin Main gibi alimler, Nuaym bin Hammad için sika der ve ibn Hammad, Buhari ve Ebu Davud gibi isimlere ders vermiştir. Dahası, ibn Hammad tarihte ilk defa fiten hadislerini müstakil bir eserde toplayarak çok önemli bir iş yapmıştır. Hiçbir alim, zayıf ravinin üstünü çizmemiş, zayıf rivayetleri de çöpe atmamış tam aksine onlara kıymet vererek derece derece tasnif etmişlerdir. Çünkü bu zayıf hadislerin Peygambere dayanma ihtimali oldukça güçlüdür. 

Hadisler, Sahih olmasa da tarih bakımından, ilim bakımından, gelecek bakımından, kıyamet haberleri bakımından önemlidir ve önemli haberler, uyarılar içermektedir. Yaklaşan Saat defaatle hadise yaklaşım metodunu ortaya koymuştur: 1- İslam'ın tanımı bakımından tek kaynak Kur'an'dır.
2- Amel bakımından ise kaynak, Kur'an ve Kur'an'a kayıtlı Sahih Sünnet'tir. 
3- Sahih olmayan hadis kaynakları dinde delil olmaz, ancak ilimde, geçmiş tarihte, gelecekte ve Kıyamet alametlerini haber vermesi bakımından ise elbette bir öneme ve yere sahiptir. 




Yukarı  
 
Gönderen:
Hüsamettin

Yer:
Diger

Tarih:
09 Mayıs 2020, Cumartesi
16:06


Sitenizde ve twitterda ara ara hadisler paylaşıyorsunuz. Ancak bunların bir kısmı sahih hadisler değil. Kutubi Sitte'de yer almayan Nuaym bin Hammad'ın Fiten kitabı ya da Taberani'den paylaşımlar yapıyorsunuz. Bunu açıklar mısınız?
Yukarı  
 
Gönderen:
Esila

Yer:
Kayseri

Tarih:
27 Mart 2020, Cuma
19:42



Sevgili Yaklasan Saat Site Yazarları; öncelikle Rabb'im sizden razı olsun. Hayat yolculuğumda binlerce kişisel gelişim kitabı, kişisel gelişim seminerleri, biyoenerji, kuantum düşünce tekniği ile bilmeden şirk batağında ilerlerken karşıma çıktınız. Rabb'im sizi bana vesile ettiği için Rabb'ime binlerce kez hamd ü senâlar olsun. 

Bu siteden sonra hayata bakış açım değişti. Gene de İblis türlü tuzaklarla beni yine şaşırtarak şirk tuzağına çekse de en son Regaip kandilinde Rabb'ime tevbe ettim. Rabb'im tevbemi kabul eylesin inşallah. Sitenizi tanıdığım herkese tavsiye ediyorum. 

İnsanların önce İslam'ın ve Allah’a köleliğin ne olduğunu anlamasını temenni ediyorum. Bu virüs olayında Rabb'ime sığındım. İnanıyorum ki Sonsuz Yüce dilemezse hiç bir kötülük insana uğramayacaktır. Allah’a ümmeti-i Muhammediyye için dua ediyorum. Rabb'im tez zamanda bu virüsü yok eylesin; şifa versin inşallah. Alemlerin Rabb'i olan Sonsuz Yüce Allah kendisine sığınanları korusun.
Selam ve dua ile...

Yukarı Mail: esila2005@msn.com 
 
Gönderen:
Ekrem

Yer:
Diger

Tarih:
26 Mart 2020, Perşembe
22:00


Korana virüs salgını insanlgını çoktan kaybeden insanoğlunun insanlıgını hatırlatması için bir uyarı olabilir•Çalışmayı kazanmayı sınırsız bir şekilde kar etmeyi ,kariyer yapmayı amaç haline getiren insanlık için bi durmak,düşünmek,kendini sorgulamak zamanı olabilir•
Yukarı  
 
Gönderen:
YS

Yer:
Diger

Tarih:
23 Mart 2020, Pazartesi
14:24




EY MİLLET, EY İNSANLIK UYAN!

1- Bu virüs salgını, ister Küresel Güç ve Çin'in biyolojik saldırısı olsun, ister kaza ve ihmal sonucu ortaya çıksın, Sonsuz Yüce Allah'ın Yaklaşan Saat paketinin açıldığının bir işaret fişeğidir.

2- Şu kesin bir gerçektir ki; Alemlerin ve orduların Rabb'inin takdiri olmadan hiçbir şey olmaz. Tüm zalimlerin-şeytanların planları, Sonsuz Yüce'nin planına-takdirine mahkumdur.

3- Tüm insanlığın tek kurtuluş yolu ve kalkanı, hiç şüphesiz son evrensel Peygamber'in getirdiği evrensel Hak Din İslam'dır. Bu gerçeğe uyanan, şirk bataklığından kurtulmak için çabalayan herkese düşen, aklını işletmek, şeytanlaşmış egemenlerin tuzaklarına düşmemektir.

4- Bu virütik salgın elbette uzun olmayan bir sürede ortadan kalkacaktır, ancak "Yaklaşan Saat Kıyamet Planı" işlemeye devam edecektir.

5- Mutlak Hak olan Allah'ın Hak olan Kitabı Kur'an'da, Yaklaşan Saat neredeyse muhkem düzeyde açıklanmıştır. İslam'ın son evrensel Peygamberi Muhammed(sav)in Sahih Sünneti'nde de; bu Yaklaşan Saat gerçekleri apaçık hale getirilmiştir. İsrail oğullarının Peygamberleri de, bu dünyanın sonunda olacaklarla ilgili konuşmuşlar ve uyarılarda bulunmuşlardır. Bu uyarılar tamamen İslam Peygamberi'nin haberlerini teyid etmekten başka bir anlam taşımazlar.

6- Şu an dünyanın birinci sınıf egemenleri, şeytanlaşmış insanlardır ve İblis tarafından açık bir şekilde yönetilmektedirler. Bunları kategorize edersek; birinci ligde oynayan şeytanlaşmış insanlar, Küresel Güç ve onunla bağlantılı Çin ve Batı'dır. İblis'den sonra en sofistike yalanlar ve tuzaklar sahibi olan bu şeytani "üst akıl"dır. İkinci ligde ise İslam düşmanı "müşrik(kafirler)" ve İslam patentli "münafık müşrikler"dir.

7- Dünyanın tamamında bu zalim egemen güçlerin acımasız eylemleri sebebiyle onlarca senedir zulüm, gözyaşı, kan ve ölüm dağları aşmıştır. Ve bu feryatlar Sonsuz Yüce Rabb'imize ulaşmıştır. Bütün bunların elbette bir bedeli ve hesabı olacaktır. Bu zalimlerin dünyasında mazlumlara bir nebze olsun yardım eden ne acıdır ki sadece bu Millet'tir. Ve bu sebepledir ki "emperyal şeytanlar"ın tüm tuzakları Allah'ın lütfuyla boşa çıkmıştır.

Ey millet uyan, Rabb'ine dön! "Hakk"a sarıl ve tedbiri elden bırakma!






Yukarı  
 
Gönderen:
YS

Yer:
Diger

Tarih:
11 Şubat 2020, Salı
19:35




BİLİM "VAHYİN IŞIĞI" OLMADAN "MUTLAK GERÇEK"E ULAŞAMAZ
yazısı yayınlanmıştır.

Yukarı  
 
Gönderen:
Murat A.

Yer:
Diger

Tarih:
03 Şubat 2020, Pazartesi
18:11



Allah razı olsun sizden doğruyu gösterdiğiniz için umarım yayınlarınıza hep devam edersiniz….nefs durmasada akıl anladı artık köle olduğunu çok teşekkürler…..
Yukarı  
 
Gönderen:
YS

Yer:
Diger

Tarih:
22 Ocak 2020, Çarşamba
00:44


MESİH DİZİSİ: İblis'in Yalancı-Yapay Mehdisi


"Mesih mi yoksa sahtekar mı" sorusu etrafında ustalıkla kurgulanan ikircikli anlatımla çok daha fazla insanı etkilemek isteyen Messiah dizisinin Yaklaşan Saat farkıyla gerçek analizi yayınlandı.


http://www.yaklasansaat.com/cin-seytanlar/seytanlar/mesih.asp


Yukarı  
 
Gönderen:
Abdullah

Yer:
Diger

Tarih:
05 Aralık 2019, Perşembe
20:20



Yazıyı dikkatli okumuş olsaydınız sorunuzun cevabının ayrıntılı olarak verildiğini görecektiniz. İşte söz konusu yazıdaki ilgili bölümler:
 
""YAKLAŞAN SAAT"TE BEKLENEN "MEHDİ" DEĞİL "İSA"DIR

KUR'AN'DA İSA'NIN DÖNÜŞ İŞARETLERİ
Bize göre bu temel, önemli sorunun cevabı şudur: "Kitap", Kur'an'dır. "Hikmet" de; "Kur'an"ı en doğru şekilde anlayıp, hayata geçirme ilmidir. Bu ise İsa'nın dönüşüyle ilgili bir işarettir. İsa bir peygamber olarak değil; Peygamberimize tabi "adil bir imam-rehber" olarak dönecektir. Sonsuz Yüce Allah kendisine "Kitab'ı-Kur'an'ı" ve "Hikmet"i öğreteceğini, bize Kur'an'da bildiriyor. İsa, her peygamber gibi bir İslam Peygamberi olsa da; önceden "Tevrat ve İncil"le gönderilmiş olsa da; "Yaklaşan Saat"te, Kur'an ilmiyle; yani Kur'an öğretilmiş olarak dönecektir. Böylece "beşikte"(mehdi) konuşan İsa, "Mehdiyyun" olarak; Kur'an hidayetiyle dönmüş olacaktır. Nitekim bir Sahih Hadis'te Peygamberimiz(sav); "Mehdi, İsa'dır"der.
...

SONUÇ

2) İsa, bir Elçi Peygamber olarak dönmeyecektir. İsa, alemlere rahmet olarak gönderilmiş Son Peygamber'in ümmeti olma şerefine kavuşacaktır. Kur'an ve onu anlama ilmi "Hikmet" öğretilmiş olarak dönecektir. Özellikle "İsrailoğulları'nın helakı"na ve "Fiili Kıyamet"e bir işaret olacaktır. İsa, "Deccal fitnesi"nin sonuna doğru gelecek, "Deccal'e karşı savaşan Müslümanlar"a lider olacak; Deccal ve saflarında yer alanların helakına vesile olacaktır."





Yukarı  
 
Gönderen:
hikmetullah

Yer:
Bursa

Tarih:
05 Aralık 2019, Perşembe
02:26


Yaklaşansaat"in şafağında gönderilmiş ve Alemlere Rahmet olan Muhammed(s.a.v.), Dünya'da yaşayan tüm sorumlu varlıkların; "insanların ve cinler"in Peygamberi'dir. Bu son Rahmet Elçisi, "Fiili Kıyamet"e(İkinci Saat'e) kadar insanlığa Peygamberlik görevi yapmak üzere Kur'an'ı getirmiştir. Bu Rahmet Elçisi, her Resul gibi, hem "Nebi" ve hem de "Resul"(Elçi)dir. Ve tabii ki aynı zamanda "Son Nebi"dir. Kendisinden sonra "Nebi" gelmeyecek, "vahiy" de inmeyecektir.



Bazı şeytan fısıltılarıyla kendilerini "Resul"(elçi) sananların sandığı gibi "Resul" de gelecek değildir. Çünkü her "Resul", aynı zamanda "Nebi"dir, ancak her Nebi, Resul değildir. Bu nedenledir ki, Allah'tan "nebe"(vahiy-haber) kesilince; "görevlendirilmiş-gönderilmiş kimse olan Resul"(Elçi) de gelemez. Bu matematiksel olarak apaçık bir Kur'an gerçeğidir. Sonuç olarak "Fiili Kıyamet"e(İkinci Saat'e); yani Dünya hayatının sonuna kadar ne bir "Nebi" ne de bir "Resul" kesinlikle gelmeyecektir.







Yazida kesinlikle nebi resul gelmeyecek diyor. Diger makalenizde Beklenen mehdi Isa dir diyorsunuz. Celismiyormu dedikleriniz? Yoksa bu makale yazildiginda Isa a.s in nuzulune inanmiuormuydunuz?
Yukarı  
 
Gönderen:
Abdullah

Yer:
Diger

Tarih:
27 Kasım 2019, Çarşamba
19:08



Sayın Karadugan


1. İslam Kur’an’da çok tekrarlı ve muhkem bir şekilde ortaya konmuştur. Herkes bu açık İslam tanımından sorumludur ve bundan hesap verecektir. Bu sebeple İslam’ı anlatan temel kavramlarda yapılacak en ufak bir tahrif, değişiklik yahut daraltma-genişletme İslam tanımını bozacaktır. Bu temel kavramlar: Teslimiyet (S-L-M), kölelik (A-B-D), Şirk koşmamak (Ş-R-K), Mülk olmak (M-L-K) ve Allah’tan başka ilahları reddetmek (E-L-H) diye özetlenebilir. Bu mesele ameli-fıkhi bir ayetin tefsirine benzemez. Ameli-fıkhi meselede hata  yapılsa, sorun olmaz. Ancak muhkem "İslam tanımı"nı ve kavramlarını; Kur’an ifadesiyle “mevzilerinden saptırırsanız” İslam’ı buharlaştırırsınız. İsrailoğulları da Tevrat'ı bu şekilde tahrif ettiler; kelimeleri mevzilerinden çıkardılar; hakiki anlamı buharlaştırdılar. Tevrat, metin olarak yerinde durduğu halde anlam-mana buharlaştı. 


2. Bu temel İslam’ı anlatan ayetlerde "temel kavramlar"a kafamıza göre farklı anlamlar veremeyiz. Sizin de örnek olarak sorduğunuz ayet (2/178), "abd" kelimesinin "hür"ün zıttı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. yani hür hürdür, köle(abd) de köledir, kavram olarak... Bu sebeple 17/3’te Nuh için “şükreden bir köle” demek elbette doğrunun ta kendisidir. Tüm peygamberler, Allah’ın en güzel köleleridirler. Allah'a özgür iradeyi teslim ederek köle olmak, yaratılmış şeylere köle olmaktan kurtularak gerçek anlamda özgürleşmektir ve en büyük şereftir. 


3. "Kul" kelimesi, köle kavramını karşılayamaz. Bu sebeple köle yerine kullanamayız. "Kul"; istılahi olarak yaratılmış, yardımcı, hizmetçi gibi anlamlar taşır, oysa "köle(abd)"; tüm hak ve hukukunu efendisine devretmiş, tüm tasarruf ve hükümranlık hakkı efendisinde olmak kaydıyla ve yine her konuda sadece O'nun rızasını aramak kaydıyla icrai faaliyet yapan bir kimsedir. Nitekim Osmanlı’da padişah, hizmetindeki askerlere "kullarım" diye hitap etmiştir, "kölelerim" demememiştir ve de diyemez, çünkü Müslümanlar sadece ve sadece Sonsuz Yüce Allah'ın kölesidirler. 


4. Allah'a kölelik elbette şeref, ancak insanlara kölelik zillettir. Ayrıca, köle aklını işletmez diye bir şey yoktur, aksine efendisini memnun etmek için azami derecede aklını işletir ve efendisinin halifesi olarak çaba sarf eder. İslam ümmetinde nice köle yahut köle çocuğu alimler mevcuttur. İşte birkaç örnek: Hasan Basri, İbni Şirin, İmamı Azam Ebu Hanife, İbni Sad, Selmani Farisi, İbni İshak, Said bin Cübeyr vb... 


"Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah'a köle olmaktan kesinlikle çekinmezler. Kim O'na ibadetten(kölelikten) çekinirse ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır." [NİSA(4)/172]




Yukarı Mail: İst. 
 
Gönderen:
ali karadugan

Yer:
Diger

Tarih:
26 Kasım 2019, Salı
18:03


S.a.



Çalışmalarınızı takip ediyorum ve istifade ediyorum. Bu çalışmalarınızdan dolayı Allah ecrinizi kat kat versin.



Bir konuyu gündeminize taşımak istiyorum. Aydınlatırsanız sevinirim.



Yazılarızda Allah'a itaat eden insana verilen isim olan kul ifadesi yerine köle ifadesini kullanıyorsunuz.



Şer i mana olarak düşündüğümüzde Allah'a kul olmayı türkçe olarak ifade ettiğimiz köle tam manasıyla karşılamamaktadır. Çünkü birisi yapılan işte sevgiyi barındırırken diğeri ise zoraki bir işi ifade etmektedir. Bu ayrınytıyı sizde makalenizde belitmişsiniz.



Ben size şunu sormak istiyorum. Acaba arapça olarak ifade edilen kul ifadesi kuranda bu iki manaya göre farklı kullanılmıştır.



örneğin bakara 178'deki köle ifadesi ile isra 3'teki kullanım farklımıdır. Kök olarak aynı olmakla beraber manasından dolayı farklı bir kullanımı varmıdır?

Yukarı Mail: a.karadugan@gmail.com 
 
Gönderen:
YS

Yer:
Diger

Tarih:
03 Ekim 2019, Perşembe
15:32



Sayın Orhan; sorunuz tam olarak anlaşılamamıştır. Sorunuzu daha anlaşılır şekilde belirtirseniz yardımcı olmaya çalışabiliriz. Bu tip konuları mailden de sorabilirsiniz. Slm
Yukarı  
 
Gönderen:
hasan

Yer:
Bursa

Tarih:
03 Ekim 2019, Perşembe
13:45



Allah'ın insana potansiyel olarak verdiği ve her insanda bulunan merak, hırs, inat gibi şiddetli duyguları sonsuz mutluluğu kazanmak için harcanması gerektiğine rehberlik eden Yaklaşan Saat sitesini hazırlayanlardan, emeği geçenlerden Allah razı olsun. O duyguları yalnız geçici dünya işlerine sarf etmek, paha biçilmez elmas fiyatına kırılacak cam eşya almak gibi bir şey.
Yukarı  
 
Gönderen:
Bir köle

Yer:
Diger

Tarih:
11 Ağustos 2019, Pazar
10:50


Ey Allah’ın köleleri, Kurban bayramınız kutlu olsun.Teslimiyetiniz kutlu olsun.

Allah bizi affetsin bağışlasın, acısın, Hidayetimizi artırsın. Selamlar..
Yukarı  
 
Gönderen:
Orhan

Yer:
Diger

Tarih:
07 Ağustos 2019, Çarşamba
16:37


İlginiz ve verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim sayın Günhan...
Yukarı  
 
Gönderen:
Günhan

Yer:
Diger

Tarih:
07 Ağustos 2019, Çarşamba
00:34



Sayın Orhan,



Lanetli İblis, gücünün yettiği her şekilde düşman olduğu insanoğluna tuzaklar kurmaktadır. Bugün şeytanlar, bir yandan çarpık bilim anlayışıyla insanları Allah’tan uzaklaştırma çabasındayken diğer yandan yönettikleri palavracı çakracılar vasıtasıyla kuantum gibi havalı bilimsel kavramları da kullanarak insanları ele geçirmeye çalışıyor. Şeytanların bu denli etkili olduğu ve dezenformasyonun, çarpıtmanın ve yalanın bu denli yaygın olduğu bir zamanda bilgi kaynakları çok dikkatli seçilmelidir. Daha önemlisi, ulaşılan bilgiler her zaman Hak penceresinden değerlendirilmelidir. Pozitif bilimlerdeki gelişmeler güvenilir kaynaklardan takip edilebilir ancak bilinç gibi bir konuda bilimin söyleyeceği fazla bir söz yoktur.



Halihazırdaki materyalist bilim, insanı anlamaktan çok ama çok uzaktır. Kur’an’da yer alan ve insanın yapısı hakkında önemli ipuçları veren akıl, nefis, kalp ve ruh gibi kavramlar mevcut bilimsel literatürde kendine yer bulamamıştır. Nöroloji ve psikoloji gibi alanlarda çalışmalar yapan bilim insanları atomların moleküllerin arasında, bir türlü anlayamadıkları özgür irade ve bilince dair mekanizmalar aramaktadır.



Kuantum bilinci olarak bahsettiğiniz fikrin orijini ünlü bilim insanı Roger Penrose’un Kralın Yeni Usu isimli kitabıdır. Penrose, bilincin hesaplanamaz bir süreç olduğunu kabul eder ve fizikte buna karşılık gelebilecek süreçler arar. Bilindiği gibi klasik mekanik deterministiktir, yani tüm parametrelerin bilinmesi durumunda olaylar önceden bilinebilir, örneğin atılan bir topun kaç metre sonra yere düşeceği hesaplanabilirdir. Ancak kuantum mekaniğinde belirsizlik vardır, olaylar önceden kestirilemez. Penrose, nöronların içerisinde gerçekleşen kuantum süreçlerinin hesaplanamaz bir süreç olan bilinci açıklayabileceğini düşünür. Ancak bir sorun vardır: Bu kuantum süreçleri kendi başlarına iken tamamen rastgeledir, çoğu zaman mantıklı ve tutarlı olan ve kesinlikle rastgele olmayan özgür iradeyi açıklayamaz. Beynin içindeki tüm bu kuantum süreçlerini yönetecek bir orkestra şefinin var olması gerekmektedir. Penrose’a göre bu orkestra şefi uzay-zamanın geometrisinde Planck ölçeğinde gizlidir. Planck ölçeğinin ötesi ise fiziğin ulaşamayacağı bir yerdir. Belki de Penrose, zor yoldan özgür iradenin kaynağı olan ruha ulaşmıştır.



Kur’an’dan kesin olarak bilmekteyiz ki; insan bedenden ibaret değildir. 27 Nisan 2011’de YS forumunda paylaşılmış bir yazı insan yapısıyla ilgili önemli bilgiler vermektedir:



“…

6) Bugün bilimin ve tıbbın anlamakta zorluk çektiği insanla ilgili bizim "Kur'an-İslam merkezli tezimiz" şudur: İnsan, 4 önemli varlıktan-yapıdan oluşmuş entegre bir sistemdir. En alt katmanda;



a) anatomik-biyolojik-fizyolojik yapı,

b) bu yapıya hücresel bazda nüfuz etmiş-yayılmış ve kalpte merkezileşmiş "Nefis",

c) "Nefis"le bitişik-entegre olan vücudun işletiminden sorumlu ve merkezi kalp olan "Ruh",

d) Nur'dan yaratılmış, "Ruh"la uyumlu çalışan, şahsiyet(nefis) birliğini sağlayan ve merkezi "Beyin" olan "Akıl".



7) "Nefis", kişinin ta kendisidir. Tüm duygu, his, hayal, arzu, hırs vs. gibi olumlu ve olumsuz potansiyellerin yanında bir de, "zeka" potansiyeline sahiptir. Bu zeka potansiyeli de olumlu çalıştırılırsa "Akıl" olur, yahut akılla uyumlu olur. Olumsuz çalışırsa bu akla aykırı olur, olumsuz arzulara hizmet eden kurnazlık olur. "Nefsin" arzu, hayal ve hislerinin, "Akıl"la karşılaşma-yansıma-çatışma- uyuşma yeri ise "bilinç-altı" dediğimiz beynin bir katmanıdır.

…”



Kuantum evrenine gelince, bu konuda YS’nin "BÜYÜK PATLAMA, EVREN TEORİLERİ VE "KUR'AN EVRENİ" yazısını okuyup anlamaya çalışmanızı öneririm.



Selametle.








Yukarı  
 
Gönderen:
Orhan

Yer:
Diger

Tarih:
06 Ağustos 2019, Salı
09:49



Tüm YS ekibine ve takipçilerine selamlar...rahatsız ediyorsam özürdilerim ama bir sorum olacaktı cevaplaybilirseniz sevinirim...

Kuantum bilincini ve evrenini araştıracaktım ama "New Age" ve "Tasavvuftan" sonra korkuyorum kısacası kuantumunda Kuran'a ters çıkmasından veya şeytani bir tuzak olmasından korkuyorum...Böyle bir şey olabilir mi yoksa gönül rahatlığıyla araştırabilirmiyim???
Yukarı  
 
Gönderen:
Okuyucu

Yer:
Diger

Tarih:
02 Ağustos 2019, Cuma
02:32


Bir Alim natik olmalıdır. Lugatını anlaşılır bir şekilde yapmalıdır. Herkesin anlıyacağı şekilde, topluma uygun kolay kelimeler kullanmalıdır, seçmelidir. Dilini eğip bükerek, kapalı, anlaşılmaz kelimeler kullanırsa, maksadı anlaşılır. YS’nin natikliğide Allah’ın izniyle göz önündedir. Ki, Natikliğin kuralı budur. Bilenler, okuyanlar için örnekler çoktur.



Günümüzde insanların potansiyeli göz önündeyken, neden bir Alim sözlerini-kelimerini kapalı, anlaşılmaz ve yorucu bir şekilde kullansınki. Okumayı insandan soğutan, korkutan zaman değil bu makalelerdir. Aynı şekilde Haktan uzaklaştıran ya da Hakkı anlaşılamaz kılanda bu zihniyettir. Yüce Rabbimizin bir Eşi ve dengi yoktur. O’nun Alimliğine şahidiz. O, toplumun anlıyacağı şekilde, kolay, muhkem sözler-kelimeler kullanmıştır.

Fakat altı kirli, ağzı küflü değersiz insan ne yazıkki dünya ve para hırsı yüzünden okumayı indirgeyecek, yorucu, anlaşılmaz kelimeler kullanmıştır ve biz bunada şahidiz.



Yukarı  
 
Gönderen:
Çetin

Yer:
Ankara

Tarih:
01 Ağustos 2019, Perşembe
14:39


Tekrar merhaba. Tasavvuf'un Teozofi kökenli olduğunu düşünürken araştırmalarım sonucunda Helenistik-Antik Mısır kökenli olduğunu gördüm. Ama bütün batıni ekoller bir şekilde Aryanlar denen sömürgeci-kastçı ruhban ezoterik sınıfa dayanıyor. Tibet-Hindistan-İran arasındaki bölgeden doğup ideolojilerini bütün kültürlere sızma modeliyle aşılamışlar. Nereye bir Nebi-Resul gelse karşısında bu sınıf çıkmış. Horus, Horasan, Harzem, Kiros, Kureyş, Kurayza vb ortak etiomolojik kelimeler de güneş-ateş-alev-ışık kültünün ana ideolojik sembolleri. Brahmanların tersine (A/braham: brahman olmayan) Hz İbrahim "ben batıp çıkana tapmam" diyerek politeist zihniyetin karşısında durmuştur. Bütün resul-nebilerin karşısında veli/derviş/dede/rahip/keşiş kültü ile çıkmışlar.



Bugün dindar kesimi tasavvuf-tarikat ile milliyetçi kesimi mitoloji-şamanizm ile diğer etnik-mezhep gruplarını da antik anadolu-avrupa (kelt-luvi vb) pagan öğretileri ile sözde bağlantısı olduğunu söyleyerek avlamaya çalışan gruplar var. Yeni ve sahte bir tarih yaratılıp dikte ettirilmeye başlıyor. Paganizm ülkede genişliyor. İnsanların içini dışına çıkartıp şeytanlarını serbest bıraktırmaya, özgürleştirmeye, casus-asker olarak kullanmaya, insanları radyo istasyonu-modem olarak kullanmaya çalışıyorlar. küfürde birleşiyor herkes.



Benim anlamam bile çok uzun sürdü. Başımdan birçok bela geçti. Kişisel hatalarımın sonucu olarak gördüm bu belaları. En yakınlarım bile bu batağa düşerek beni de yanlarına çekmeye başladı, tutmayınca saldırdı. Küfürde kalabalık olacağıma Tevhidde tek kalırım dedim.



Siz ve birkaç kaynak dışında bu konularda uyaran kimse yok. Tekrar teşekkürler.
Yukarı  
 
Gönderen:
Çetin

Yer:
Ankara

Tarih:
30 Temmuz 2019, Salı
13:00


Herkese selamlar. Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e Allah'ın bütün resullerine bildirdiği emirler ve yasaklar İslam dinidir. Bunun dışındaki diğer yaratılmışların görünür ve görünmezleri arasındaki iletişimle ortaya çıkan Kuran'a aykırı düşen ve havada kalan bilgi yığını zan üzeredir, bir değeri yoktur. Yani Çin'den Yunanistan'a Sibirya'dan Mısır'a kadar ezoterik-spiritüleik yaklaşımlar batıldır. Son 2-3 yıldır araştırmalarım sonucu çok şey deneyimleyip öğrendim. tasavvuf ve spiritüalizm vb uygulamalar saptırıcı, aldatıcı, kibir artırıcı modellerdir. İlk imtihanda iblis'in sunduğu elmadaki gibi ölümsüzlük ve ilahlık vaad edicidir. Şekil ve söylem değiştirmiştir. İlk imtihandan bugüne hiçbir şey değişmedi. Ana konu hep aynı. Dosdoğru yol üzerine oturan iblis ve ordusu olan cin ve insan şeytanları. Ekibinize başarı ve esenlikler dilerim. İyi günler.
Yukarı  
 
Gönderen:
Orhan

Yer:
Diger

Tarih:
29 Temmuz 2019, Pazartesi
09:04


oh be iyi ki bu siteyi kurmuşsunuz sayenizde kurtulduk...Kryon dan gelen rehberdende kurtuldum...Cin şeytanlardan da bir korkum kalmadı artık sadece sizin yazılarınızı paylaşınca sokakta peşime düşüyorlar insanlar bilsin öğrensin istemiyorlar ona bir çözüm bulamadım müslüman ülkede hakkı savunamıyoruz ne yazık ki bize bunları yapan size neler yapıyordur kim bilir... Yinede Allah razı olsun yolunuz açık olsun merakla paylaşacağınız bilgileri beklemekteyiz...iyi günler dileklerimle...
Yukarı  
 
Gönderen:
Kork-ut

Yer:
Istanbul

Tarih:
21 Temmuz 2019, Pazar
01:43



Selamlar,
Ortadoğuda Iran-Suudlar ve müttefiki Abd(Nato) arasında gerilim tırmanmakta belirsizliğe doğru sürüklenmekte,Küresel anlamda kaos çanları çalmaktadır. Ortadoğu - uzakdoğuda halklara zulüm artmıştır. Doğal felaketler ve dünyadaki dengesiz hava hareketleri depremler,toprak kaymaları,zarar veren yağışlar bununla birlikte insanların yaygınlaşan cinnet , şeytanlaşma hali ve her gün daha kötüye giden bulunduğumuz bu dünyada akleden ve korkanlar için elbette ayetler vardır. Herkes yaptığının bedelini ödeyecektir. Daha neler olacak göreceğiz.Bu zamanda yapılacak tek şey Allah'ın ipine sapasağlam sarılmaktır.

---------------------------- 

Allah şöyle buyuruyor: 

"Dinde zorlama yoktur. Muhakkak rüşd(hak), azgınlıktan ayrılıp ortaya çıkmıştır. Bundan sonra her kim, tağutları(azgınları) örter ve Allah'a iman ederse; muhakkak o, kopmaz sağlam bir kulpa(ipe) yapışmıştır.Allah, işitendir, Alim'dir.



Allah, iman edenlerin dostudur, onları, karanlıklardan nura(ışığa) çıkarır. O örtenlerin dostları ise, tağutlar(azgınlar)dır. O tağutlar, onları, nurdan karanlıklara çıkarırlar. Böyle olanlar, ateş ashabıdırlar ve onlar, orada kalıcıdırlar.

[BAKARA(2)/256-25]" 




Bakınız;




http://www.yaklasansaat.com/dinler/kuran_da_islam.asp
http://www.yaklasansaat.com/kurandayaklasansaat.asp
http://www.yaklasansaat.com/kuranda_kuresel_isinma.asp
http://www.yaklasansaat.com/dunya_kiyamet_savasina_gidiyor.asp

Yukarı  
 
Gönderen:
Abdullah

Yer:
Diger

Tarih:
17 Temmuz 2019, Çarşamba
14:46



YS'nin daha önce Forum'da okuyucuların sorusu üzerine verdiği cevap aşağıdadır: 

"Peygamberler, insanlar gibi imtihana tabiidir. Hata işleyebildikleri gibi, itaatten çıkarak şirke düşenler de olmuştur. Bu tespitimize iki örnek Adem ve Yunus’tur. Bu ikisi de suçlarını itiraf edip Rabb’lerine dönmüşler ve bağışlanmışlardır.



Maalesef bugünün “din anlayışı”; “Peygamberler”i, ”Sahabeleri” ve de “din önderleri”ni sürekli kutsayarak şirke dönüştüğü için bu gerçeğe kör olmuştur. Adem'den beri peygamberlerin getirdiği dinler temelde aynıdır; İslam'dır, ancak amelde-fıkhı konularda farklılıklar olabilir. Peygamberlerin getirdiği İslam, kısa sürede bozulur ve "şirk dini"ne dönüşür. Alemlere rahmet Son Peygamberin getirdiği Din; İslam da aynı yasaya tabidir. Sünnetullah değişmez. Ancak değişmeyen ve kıyamete kadar peygamberlik edecek olan Kur'an elimizdedir ve "İslam'ın tanımı" da ondadır. O halde şahıslar, bilginler, Allah indinde referans olamaz. Aksine şahısların Hak üzere; yani gerçek İslam üzere olup olmadığı, Kur'an'ın muhkem ayetleriyle; "KUR'AN'DAKİ İSLAM"la sorgulanır. Şahıslar hiçbir zaman ölçü olamaz.



1500 senedir, İslam'ın içine özellikle "Tasavvuf felsefesi" yoluyla sayısız "şirk yolları" ve "bidatlar" sokulmuştur. Ölmüş Müslüman, alim ve veli olduğu varsayılan kimselerden aracılık istemek apaçık "şirk"tir. Ancak akla hayale gelmez şekil ve çeşitte "şirk çağı"ında bulunuyoruz. Lütfen sitedeki "İBLİS'İN İSLAM'A TUZAĞI: "TASAVVUF FELSEFESİ" başlıklı araştırmayı okuyunuz.



Diyeceksiniz ki bugün Kur'an'dan söz eden sayısız cahil, mantıkçı, radikal, mistik, şeytani felsefeci ve de sayısız "İslam anlayışı" var. Haklısınız bu da bir gerçek. Ancak şu da kesin bir gerçektir ki; "Gerçek Dinin kaynağı Kur'an'dır ve sizde O'ndan sorulacaksınız". Mahşerde size, şahıslara niçin dayanmadınız diye sorulmayacağı gibi, sizin şahısları suçlamanızın da bir yararı olmayacaktır.



Sözün özü; gerçek kurtuluş ve hidayet rehberi; Sonsuz Yüce Allah'ın ipine(Kur'an'a) ciddiyetle ve sıkıca sarılmaktır.

Bugün anlaşılmayan mesele “şirk” meselesidir ki bu Kur’an’i temel kavram anlaşılmadan da İslam ve onu bozan namütenahi şirk çeşitlerinin anlaşılması maalesef mümkün gözükmüyor. İşte sorunuza cevap olacak mecburen kısa bir özet:



a)[ARAF(7)/189-192] açıkça Adem ve Havva’dan bahsediyor. Müfessirler de bu gerçeği kabul etmişlerdir. Bu şirk atfının Adem ve Havva’ya olduğu gayet net. Hatta bu konuyu teyid eden hadis nakilleri var, ancak biz o hadislere bu konuyu açıklarken yer vermedik. Lütfen ilgili ayetleri ve yorumumuzu tekrar okuyunuz:



Adem'in, yerleşik hale geldiği bu Mekke merkezli "Dünya Yurdu"nda ilk oğlu Kabil, ikincisi Habil'dir. Adem ve Havva Allah'tan salih bir erkek evlat isterler. Kabil'e hamile olan ve gittikçe ağırlaşan Havva ve Adem, bu sırada ikinci büyük hatalarını işlerler; çocuğun doğumuyla Allah'a ortak koşarlar. Bunun üzerine Yüce Allah da onları şiddetle kınar. İşte Kur'an'da ve Tora'daki delilleri... Kur'an, Kabil'in(Kayin'in) doğuşunu ve "şirk" koşulmasını şöyle açıklıyor:



O(Allah) ki, sizi tek bir nefisten(Adem'den) yarattı. Onda sükun bulması için, kendisinden zevcesini(eşini) yarattı. O zaman ki, onu örttü, o hafif bir yükle yüklendi ve onunla(o yükle) dolaştı. Arkasından ağırlaştı. Ve o ikisi, Rableri olan Allah'ı çağırdı: "Şayet bize bir salih (çocuk) verirsen, elbette biz, teşekkür edenlerden olacağız."

Ne zaman ki (Allah), o ikisine salih bir çocuk verdi, o ikisi, onlara verdiği çocuk konusunda O'na(Allah'a) ortaklar kıldılar. Allah, onların şirk(ortak) koştuklarından yücedir, münezzehtir.

Onlar hiçbir şey yaratamayan yaratılmışlar iken, (Allah'a) şirk(ortak) mı koşuyorlar?

Onlar(ortak koştukları), ne onlara, ne de kendilerine yardım etmeye güç yetiremezler.

[ARAF(7)/189-192]



Tora(Tevrat) ise nasıl ortak koşulduğunu bildiriyor ve Kur'an ayetlerini adeta tefsir ediyor:

Adem eşi Havva'yı bildi. (Havva) hamile kaldı ve Kayin'i doğurdu ve "Tanrı ile birlikte bir insan edindim." dedi.

Bir doğum daha yaptı; (Kayin'in) kardeşi Evel'i (doğurdu). Evel davar çobanı oldu; Kayin ise toprak işçisiydi. (Bereşit: 4/1-2)

4/1'de Havva, Kabil(Kayin) doğunca ne diyor: "Tanrı ile birlikte bir insan edindim." İşte şirk olan bir ifade... Adem'i ve Havva'yı doğrudan Sonsuz Yüce Allah yarattı. Sanki Allah'ın onlara lütfettiği "bu çocuk"; Adem, Havva ve onların yol göstericileri, yardımcıları olan meleklerin, Tanrı ile birlikte meydana getirdikleri bir "çocuk-insan". Allah'ın dışındaki sebeplere bir pay ayırmak, Allah'a ortak koşmaktır, "şirk"tir. Nitekim yukarıda zikrettiğimiz ARAF(7)/190 ayetinde, Yüce Rabb'imiz bunu açıkça bildiriyor:



"Ne zaman ki (Allah), o ikisine salih bir çocuk verdi, o ikisi, onlara verdiği çocuk konusunda, O'na(Allah'a) ortaklar kıldılar. Allah, onların şirk(ortak) koştuklarından yücedir, münezzehtir."[ARAF(7)/190]



b) Adem’in cennetten kovulmasına sebep olan önceki suçu da genel yaygın kanının aksine “şirk”tir. Adem, açıkça “şirk” koşmuştur, işlediği “günah” değil “şirk”tir. İşte nasıl “şirk” koştuğunun izahı:

1) Adem’in Yaratıcısı-Rabb'i-İlah'ı Allah'tır ve Adem, Sonsuz Yüce olan Allah’a teslim olmuş Müslümandır. Mutlak anlamda ona itaat etmesi gerekir, bir konuda bile başkasına itaat etse o bir konuda “başkası”nı Allah’a ortak koşmuş olur. O başkası, ister kendi-nefsi, isterse de İblis olsun.



2) Allah, “şu ağaca sakın yaklaşma” diye açıkça-doğrudan Adem’e emretti. İblis geldi ne dedi: “Hayır, o ağaca yaklaş, meyvesinden ye ki melek olasın, cennette kalıcı olasın” Adem ne yaptı? Mutlak anlamda Allah’ın, açık-muhkem emirlerine uyması gerektiği halde, o konuda İblis’e uydu-itaat etti. Sonuç: İblis’i o konuda Allah’ın hükümranlığına ortak etti ve “şirk” koştu, ancak tövbe etti(döndü).



3) İblis de, Allah’ın açık-muhkem emrine uymayıp, nefsinin isteğine(kıskançlık sebebiyle) uydu ve “şirk” koştu, ancak tövbe etmedi, affedileceğini ummadı, ümitsiz oldu ve de kovuldu.



4) Her müşrik(M) kafirdir(K), ancak her kafir, müşrik değildir. Yani (M alt küme K)dır.



5) Sonsuz Yüce Allah’ın ve O’nun Peygamberinin bire bir açık-muhkem emrini her kim çiğnerse müşrik olur, yani kafir olur.



c) Peygamberler robot değildir, onlar da görevlerini yaparken denenirler ve hata edebilirler, şayet “şirk” olacak söz ve beyanları bir anlık ortaya çıksa, Yüce Allah tarafından anında uyarılır ve düzeltilirler; böylece bu en büyük suçu-zulmü işlemelerine müsaade edilmez. Şayet uyarıya rağmen bu azim suçu işlemeye devam ederlerse İblis gibi kaybedenlerden olurlar. Kur’an’da anlatılan ve “dilini sarkmış köpeğe” benzetilen kimse de, bu duruma düşmüş olan Belam’dır. (Araf(7/175-176)



İkinci bir delil de Balık Sahibi Yunus’tur. Yunus Peygamber, korkudan nereye kaçıyordu? Bu Allah’tan kaçış, itaatten kaçış, nefsinin hükmüyle itaatten çıkış ve yaptığı “zulüm-şirk” değil de nedir? Neden balığın karnında “Sen'den başka ilah yoktur, ben zalimlerden(şirk koşanlardan) oldum diyor? İşte Sonsuz Yüce’nin vahyi:



Balık sahibi (Yunus'u da); kızgınlıkla gittiği zaman; bizim kendisine güç yetiremeyeceğimizi sanmıştı. Karanlıklar içinden(balığın karnından) nida etti: "Sen'den başka İlah yoktur, Sen Yüce'sin, gerçekten ben zalimlerden oldum".

Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte Biz, iman edenleri böyle kurtarırız.

[ENBİYA(21)/87-88]



d) Bugünün temel meselesi “şirk” meselesidir. 1500 seneden bugüne; Kur’an’ın merkezi kavramları buharlaşmış, “şirk” tüm İslam coğrafyasında egemen olmuş, İslam’ın ”efradını cami, ağyarını mani” tanımı tarumar olmuş, “Yüce Allah’ın hukuku olan İslam” ortadan kalkmış, şirkin envaı çeşidi her yerde ve her işte sıradanlaşmış ve böylece Peygamberimiz(s.a.v.)’in diliyle:

“O gün(YS’de) benim ümmetim Ay’a ve Güneş’e tapmaz, ancak bilemedikleri bir şekilde şirk koşarlar” haberi maalesef bugün kaim olmuştur.



Evet herkesin bilmesi, öğrenmesi ve peşinden koşması gereken mesele “şirk nedir, ne değildir” temel meselesidir vesselam. Lütfen sitemizdeki İSLAM BÖLÜMÜ’nü ve özellikle aşağıdaki kaynakları inceleyiniz:



http://www.yaklasansaat.com/dinler/kuran_da_islam.asp
http://www.yaklasansaat.com/merkezi_kavramlari_nasil_buharlasti.asp
http://www.yaklasansaat.com/dinler/kuranin_merkezi_kavrami_abd.asp
http://www.yaklasansaat.com/kuranin_merkezi_kavrami_ilah_islam.asp
http://www.yaklasansaat.com/iblisin_islama_tuzagi_tasavvuf_felsefesi.asp
http://www.yaklasansaat.com/dinler/radikalizm_islam_degil_hastaliktir.asp"



Yukarı  
 
Gönderen:
Kasım

Yer:
Diger

Tarih:
16 Temmuz 2019, Salı
19:57


Tasavvufu yapıyı şirk ve velileride şirkle itham edip dinden çıkmakla suçlarken, aynı zamanda İnsanlığın ilk ataları İlk peygamber Adem as. ile Havva annemizi şirkle itham etmek islam'ın ve insanlığın köküne dinamit koymak olmuyormu.
Yukarı  
 
Gönderen:
Salim

Yer:
Diger

Tarih:
12 Temmuz 2019, Cuma
16:41



Sayın Kasım,

"Evrenin başlangıcı büyük patlamadır, sonu ise büyük çöküş olacaktır.

Sonsuz yoğun ve sonsuz ince bir "nur" noktasından, bir "nur(akdelik) patlaması"yla yaratılan; yüz milyarlarca galaksi ve her bir galakside, yüz milyarlarca yıldızlardan oluşan ve genişlemekte olan bu muazzam evren, kütlesel çekimin etkisiyle geriye dönmeye-büzülmeye başlayacak; adeta bir balonun sönmesi yahut bir kâğıdın avuç içinde dürülmesi gibi galaksiler birbirlerine yaklaşmaya başlayacaktır. Bir taraftan her bir galaksi kendi merkezlerindeki dev karadelikler tarafından yutulurken; diğer yandan galaksilerin dönüş hızı gittikçe artacaktır. Sonuçta, milyarlarca galaksi, süper dev karadeliklere dönüşürken; karadelikler, "sonsuza yaklaşan hızla" kafa kafaya gelecek ve hiper dev bir karadeliğe dönüşecektir.

İşte bu, "büyük patlama"ya hazır maddenin, sonsuz incelerek madde olmaktan çıktığı "nur(akdelik) noktası"dır. Sonsuz yoğun, sonsuz ince, sıfır boyutlu, sıfır hacimli ve patlamaya hazır "nur" noktası. İşte Yaklaşan "Saat" budur. İşte "Kıyamet"ten sonra "Kıyamet" budur. İşte bu "an", Evrenlerin Rabb'i olan Sonsuz Yüce Allah'ın, Gökleri ve Yerleri yeni baştan yaratacağı "an"dır. İşte "Kıyamet"in arkasından beklenen ikinci ve "Son Büyük Patlama" anı. İşte bu "an"da, Cennetler-cehennemler yeniden yaratılacak ve ebedi kalacaklar.

İşte Kur'an ifadeleri:

O (Kıyamet) günü, Biz, 'Göğü'(Evren'i), kitabın sahifelerini dürüp-büker gibi bükeriz. (Büyük Patlama'yla) ilk önce yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (hiper karadelik tekilliğinde) iade ederiz. Bu, Bizim üzerimize bir vaattir. Elbette Biz, bunu yapacak olanlarız.
[ENBİYA(21)/104]

'Gökler-Arz'(evrenler), başka bir 'Göklere-Arz'a(Cennetlere-Cehenneme), dönüştürüldüğü gün(kıyamet günü), onlar, Tek ve Kahhar olan Allah için, ortaya çıkacaklardır.[İBRAHİM(14)/48]"

Yukarı  
 
Gönderen:
Kasım

Yer:
Diger

Tarih:
11 Temmuz 2019, Perşembe
02:49


cennet ve cehennem yaşamı sonsuz olmayacak mı? Eğer evren içe çökecekse sonsuz yaşam nerede olacak.
Yukarı  
 
Gönderen:
....

Yer:
Sakarya

Tarih:
04 Temmuz 2019, Perşembe
12:07


Abdullah bey teşekkür ederim yazınız çok faydalı oldu İslamla ilğili veya tarihiyle ilğili pek birşey bilmiyorum bize bu zamana kadar insana anlayacagının fazlasını yüklersen çarpılır. Zaten anlamaktan acizdir. Dediler bende yeni kurandan araştırıyorum şuanda arayış içinde oldugumu söyleye bilirim aslında sitede her şey açıkça anlatılmış ben nasıl hayatıma geçirebilirim nasıl daha iyi kavrayabilirim diye düşünüyorum İnş rabbim hidayet verir teslim olan kölelerinden olurum. Bu arada site okadar geniş ve kapsamlı ki anlayamadığım yerler oluyor cevabını yine siteden buluyorum emeği geçen herkesten Allah razı olsun
Yukarı Mail: Yunussumeyye@hotmail.com 
 
Gönderen:
Orhan

Yer:
Diger

Tarih:
04 Temmuz 2019, Perşembe
07:05


ilginiz için teşekkürler tüm YS ekibine ve takipçilerine sevgiler,,saygılar dilerim...
Yukarı  
 
Gönderen:
Abdullah

Yer:
Diger

Tarih:
04 Temmuz 2019, Perşembe
00:08


Merhaba ...,



Sonsuz Yüce Allah’ın Kuran’da belirttiği gibi şirk İslam’ı bozan, tüm amelleri boşa çıkaran, en büyük zulümdür. Ancak ne yazık ki günümüzde özellikle din adamı geçinenlerin üzerinde en az durduğu konudur. Şirk meselesi taşa puta tapmakla sınırlandırılmış, Allah’ı yok saymakla özdeşleştirilmiş, Allah’ın sadece yaratma vasfı için geçerli kabul edilmiş yani tamamen yozlaştırılmıştır. Toplumda şirkin her türlüsüne rastlanmasına rağmen secde ederken ayaklarını yerden kaldırmamaya verdikleri önemi bu konuya vermezler. Şeytan, hevalar ve bidatlar dinin özünü yok etmiş ancak talihi meseleler olduğu gibi devam ettirilmiş. Sizin cemaat okullarında şirkin bir çok çeşidine şahit olmanız da binlerce örnekten biri.



Öncelikle bu durumdan rahatsız olmanız ve Kurana yönelmeniz doğru bir ilk adım. Allah hidayet versin. Sorunuza gelecek olursam şirkin affı olmadığı ve şirk koşana cennetin haram olduğu ayetlerle sabit. Ancak tövbe edip şirki terk etmeniz durumunda geçmişteki tüm suçlarınız Allah tarafından affedilecektir. Halid b. Velid şirk içerisinde yaşayıp onlarca Müslümanı öldürdüğü halde İslama girdiğinde tüm eski suçları affedilmiştir. Yani bu ayetler tövbe etmeyip şirkinde ısrar edenlerle ilgilidir.



Sizlere İslam diye bozuk bir dini öğrettiler. “İslam budur Allah bunu ister” diye bambaşka uydurma bir dini size empoze ettiler. Bu durumdan tek kurtuluş, kaynağa yönelmektir ki siz de bu arayışa girmiş gözüküyorsunuz. Yine de zorlu yol önünüzde duruyor. Bu durumdan çıkmak, geldiğin kökeni ve kültürü sorgulamak, Allah’a ve Kitaba yönelmek, Allah’ın ölçüsüne aykırı olan herkesi ve her görüşü Allah için karşına almak ve en önemlisi kendi nefsini, mantığını ve hevanı karşına almak zordur. Eğer her zorluğa rağmen kaynağa gidip gerçek İslam’a kaynaktan ulaşırsanız, tövbe ederseniz Allah tüm geçmiş suçlarınızı affedecektir. İslam olduktan sonra en önemli amacınız Allah’ın kesinlikle affetmeyeceği şirkin her türünden uzak durmak olmalıdır. Ancak insan zayıf ve gaflete yakındır. Gereken çabayı gösterdiğiniz halde bile fark etmeden ya da bir zafiyet sonucu gösteriş (insanlar) için amel etmek gibi şirke düşme durumunda bile bundan döndüğünüzde, tövbe edip şirkten uzaklaştığınızda Allah bunu affedecektir. Allah pişman olan, tövbe edip suçunu terk eden için sonsuz af ve merhamet sahibidir.



Yukarı  
 
Gönderen:
Fikret

Yer:
Diger

Tarih:
03 Temmuz 2019, Çarşamba
19:01


Sayın Orhan,



Sorunuzun cevabı Ys’deki “İBLİS'İN İSLAM'A TUZAĞI: "TASAVVUF FELSEFESİ"” adlı makalede mevcut. Buyrun o yazıdan bir alıntı:



“Her ne kadar "sufi" kavramının orijini karanlık ise de, sufi kelimesinin yaklaşık H. 2. asrın sonlarında; "zühd"ün "tasavvuf"a dönüşmesi esnasında yaygınlık kazandığı anlaşılmaktadır. Bu "kavram"ın, Peygamberimiz(s.a.v.) zamanında var olduğuna işaret eden zayıf rivayetlerin hiçbir değeri yoktur. Kendilerini, Peygamber'in gerçek ruhi varisleri olarak gösteren 3. ve 4. asır sufileri, iddialarını desteklemek için bir takım dayanaksız deliller ileri sürmüşlerdir. Ancak şu da bir gerçektir ki; ilk "sufizm"de, "tasavvufi unsurlar" daha azdı ve zühd eğilimleri güçlüydü. Peygamber'e yaklaştıkça, mistik anlam taşımayan ibadet ve zühd gayretleri ön plana çıkmaktaydı. H. 2. asra gelmeden önce sufi diye nitelendirilenler; genellikle Kur'an'a uygun hareket etmekteydiler. Onlar, Allah'ı seviyorlardı ve ondan sakınmayı esas alıyorlardı.



Bu arada "sufi" kelimesinin, Fars ve Türk şiirinde, bazen "münafık dindar" veya "ahlaksız özgür düşünür" anlamında kullanıldığı görülmektedir.



H. 3. asırda sufilik, "tasavvufi" bir boyut kazanmıştır ve o zamana kadar arka planda kalan "felsefi-vahdeti vücut"cu eğilimler, belirleyici olmuştur. Ancak sufiliğin, zühd-takva aşamasından, "vahdeti vücut felsefesi"ne kayışta "dış tesirler"in önemi ortadadır. Bu "felsefi tesirler"in kaynaklarından en önemli birkaçı; Hıristiyanlık, Yeni-Platonculuk ve Budizm'dir.”



Aşağıdaki linke bakabilirsiniz:

http://www.yaklasansaat.com/dinler/iblisin_islama_tuzagi_tasavvuf_felsefesi.asp



Not:

İnsanlık geliştikçe, "İblis'in İslam'ı bozma, şirk dinine dönüştürme sinsi planları" da değişir ve dönüşür, ancak esas itibarıyla aynıdır: Şamanizm, totemizm, mistisizm, spiritüalizm, Budizm, Brahmanizm, paganizim, materyalizm, sufizm, Kabalizm, New Age vs...

Yukarı  
 
Gönderen:
Orhan

Yer:
Diger

Tarih:
03 Temmuz 2019, Çarşamba
10:18


Tüm YS ekibine ve takipçilerine selamlar,

Tasavvuf ile Sufizm arasında bir fark var mı yoksa ikisi de aynı şey mi oluyor???Bir bilgi verebilirseniz sevinirim..Sevgilerle...
Yukarı  
 
Gönderen:
....

Yer:
Sakarya

Tarih:
02 Temmuz 2019, Salı
23:51


Aklıma takılan bir soru var ilk yazımda da dediğim gibi annem babam inandıkları bir cemaatin yurduna gönderdiler orda Allaha

Köle olmak yerine bir insanı ustad edilerek ondan şefaat istemek, bütün duaları ona etmek onu aracı kılmak gibi sapkın hareketleri vardı. Bende ilk zamanlar böyle davranışlarda bulundum. Şuan da hakikati arayış içindeyim ama şu ayet nisa(4)/48 şirk koşanlar affedilmiyecek diyor.Şimdi ben afolunmayanlardan mı olacam bende korkuyorum bilği verirseniz sevinirim.

Not:8 sınıfta gittim bir sene olmadan onların yanlış yolda oldugunu anladım küçük oldugum için reddetme gibi bir durumum yoktu o zamanlar
Yukarı Mail: Yunussumeyye@hotmail.com 
 
Gönderen:
....

Yer:
Sakarya

Tarih:
30 Haziran 2019, Pazar
23:12



S. A bu siteyi tanıdıklarım tavsiye ettiği için okumaya başladım Annem babam bir cemaate bağlı ve beni de o cemaatin yurduna gönderdiler hiç bir zaman inanmadım bu siteyi görünce hiç bir zaman Kur'an'ın mealini okumadığım farkettim. Kur'an'da İslamı okumaya başlayınca bir çok şeyin farkına vardım boş yaşadığımın İslamı hiç bir zaman anlamadığımın ama şimdi içim yanıyor sürekli konuşmak istiyorum Allah'ı tanıdıkça boş geçirdiğim ve şirk içinde olduğum zaman için korkuyorum hem de Allah'a olan hayranlığım artıyor Rabb'im beni teslim olan kölesi olarak yaşamayı son nefesimi İslam üzere vermeyi nasip etsin
Yukarı Mail: Yunussumeyye@hotmail.com 
 

 

Toplam Kayıt Sayısı: 1440 Toplam Sayfa Sayısı: 36
[««] [«] 1. 2. 3. 4. 5. . . . 34. 35. 36. [»] [»»]  

 

Untitled Document
ys@yaklasansaat.com
anasayfa|evren|gezegenler|dünyamiz|dinler|eski kavimler|cin-seytanlar|haberler|yorum-analiz|seslendirmeler|videolar|site haritasi|iletisim|forum|ys kitaplari
Bu sitedeki yazı, resim ve dökümanlar, kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Yaklasan Saat'in resmi twitter adresi aşağıdadır. Bu hesabın dışındaki diğer hesaplarla Yaklaşan Saat'in bir ilgisi yoktur: @yaklasansaat